15 Ağustos 2023 Salı

ALLAH'IN İNDİRDİĞİ İLE HÜKMETMEK - 2

PROFESYONEL VE ASIL OLAN; ARAPÇA KUR’AN İLE HÜKMETMEK


       Herkese selam,

İlk bölümde Allah’ın indirdiği ile hükmetmemizi istediğini gördük. Allah’ın Nebisi de böyle yapacak nitekim, kitap bunun için indirilmiş;


Muhakkak Kitabı sana Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye hak olarak indirdik. Hainlerin savunucusu olma NİSA 105


Yani, Peygamber de dahil herkes Allah’ın indirdiği ile hükmedecek. Aslında bu, sadece Muhammed Nebi için değil tüm Nebiler ve toplumları için geçerli bir kuraldır;


İnsanlar tek bir toplumdu. Allah, onlara müjde veren ve uyarılarda bulunan nebîler gönderdi; onlarla birlikte, gerçekleri içeren kitap da indirdi ki ayrılığa düştükleri konularda İNSANLAR ARASINDA O KİTAP HÜKMETSİN. Kendilerine kitap verilenlerden başkası ayrılığa düşmedi. Açık belgeler geldikten sonra birbirlerine hakimiyet kurmak istedikleri için böyle oldu. Sonra anlaşamadıkları konuda, Allah, müminleri, kendi onayıyla doğruya ulaştırdı. Allah, doğruları tercih edeni doğru yola yöneltir. BAKARA 213


Bakın, ayette ne diyor? Allah müjde ve uyarılarda bulunan Nebiler (Peygamber) ve onlarla birlikte kitap göndermiş. Niye göndermiş kitapları? İNSANLAR ARASINDA HÜKMETSİN diye yani, Peygamber kendisi hükmetmeyecek Kitap hükmedecek veya, Peygamber O KİTAPLA HÜKMEDECEK sonuçta kitap (Allah) hükmetmiş olacak. Peygambere de şunu dedirtiyor;


O Kitabı size Mufassal olarak indirmişken başka HAKEM Mİ ARAYAYIM? Kendilerine kitap verilenler onun Rablerinden hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. Kuşkuya düşenlerden olma. ENAM 114


Hakemliği kitap yapacakmış, gördünüz mü? Hadisle madisle hüküm verilmez, hükmü Allah verir. Kitap, Allah’ın sözü olduğuna göre hakemliği Allah yapmış olacak. O yüzden de ‘’O Kitabı Mufassal olarak indirmişken başka hekem mi arayayım?’’ dedirtiyor Peygambere. ‘’Kitabı hakem yapmayak da başkasını mı hakem yapak?’’ demiş gibi bir şey oluyor.

Şimdi yavaş yavaş ‘’nasıl hükmedeceğiz?’’ konusuna gelelim. Araf 52. ayette şöyle diyor;


Gerçekten onlara BİR İLME GÖRE TAFSİL ETTİĞİMİZ BİR KİTAP getirdik, inanan bir topluluk için bir rehber bir rahmet olarak. ARAF 52


Şimdi bakın, BİR İLME GÖRE TAFSİL ETTİK diyor. Araya bir bilgi sıkıştıralım; bu ayetin öncesine bakarsak cehennemliklerden bahsediyor sonra bu ayette de onlara bir ilme göre tafsil edilmiş bir kitap gönderdiğini söylüyor. Bu ayet de, Allah’ın gönderdiği tüm kitapların aynı yapıda olduğunun da göstergesidir. Allah’ın her topluma gönderdiği kitaplar bir ilme göre tafsil edilmiş. Ne diyorduk? Hah, ayette bir ilme göre tafsil ettik diyor, hani Nisa 105’te Sana gösterdiği şekilde hükmet diyordu ya, işte o gösterdiği şekil bir ilimmiş ve Allah’ın Nebisi o ilme göre hükmedecek . Bu ayetlerde ‘’tafsil’’ ‘’mufassal’’ diye aynı kökten kelimeler var, bunlar ne demek? Meallere baktığınızda ‘’açıkladık’’ ‘’ayrıntıladık’’ şeklinde anlam verildiğini görürsünüz bu kelimelerin kök ifadesi olan fesale ne demektir? Bu kelimenin anlamı hakkında Fatih Orum Hoca ile Erdem Uygan’ın iki bölümlük ‘’K.Ö.K Kur’an’ın öğrettiği kavramlar’’ video serisi var ve müthiş bilgiler barındırıyor ve tabi ki bu konunun uzmanı olduklarından kapsamlı bir bilgi edinebilmeniz için videolarının linkini buraya bırakıyorum bunları mutlaka izleyin. Videoların linki;


KÖK Tafsil kavramı 1; https://www.youtube.com/watch?v=89kzR-FABXo

KÖK Tafsil kavramı 2; https://www.youtube.com/watch?v=bheqIoGaKg0


Tabi biz spoiler verelim; Fesale kelimesi, ayırmak, ayrılmak anlamlarına geliyor.

Allah kitabı bir ilme göre tafsil ettiğini ve mufassal kitap yaptığını o yüzden başka hakem aranmamasını istediğine göre, kitabın bu özelliğini anlatan ayetlerin peşine düşelim. Hud suresinin birinci ayeti hemen göze çarpıyor;


Elif Lam Ra, Bir kitap ki, Hakim ve Habir tarafından ayetleri Muhkem kılınmış sonra tafsil edilmiştir/ayrılmıştır HUD 1


Yani Allah, ayetleri Muhkem yapmış sonra da ayırmış. Yine meallerde buraya ‘’açıklanmıştır’’ yazıyor ama Allah burada ayetleri açıkladığını değil ayırdığını söylüyor. ‘’Bu ne şimdi ya’’ demeyin konuyu anladığınız an göreceksiniz. Konuya devam etmeden önce bu ayetin sonrasına da bir bakalım;


Allah’tan başkasına kul olmayasınız diye. Şüphesiz ben size ondan, uyarıcı ve müjdeciyim HUD 2


Bakın Allah, kendisinden başkasına kul olmayalım diye bunu yaptığını söylüyor ve Peygambere de ‘’ ben size ondan (Kitaptan) uyarıcı ve müjdeciyim’’ dedirtiyor yani, Peygamber de hüküm koyar, onu yapar, bunu yapar değil, bu kitapla bir ilme göre hükmeder ve bu kitapla uyarır ve müjdeler başka bir yetkisi yok bu konuda.

Peki tamam, Allah ayetleri muhkem yapmış ve ayetleri ayırmış, ayırmış da nasıl ayırmış? Sırası gelmişken tekrar hatırlatalım, ‘’ ayetler şu şu şekilde ayrılmış’’ demek de bir hükümdür ve hüküm yalnız Allah’ın olduğuna göre bunu onun söylemesi lazım. Nerede söyleyecek? Tabi ki, kitapta bizler de bu kitapla bu hükme varacağız. Buna göre de, ayetleri nasıl ayırdığını Kitapta söylemiş olmalı yoksa, bu hükme nasıl varacağız? Bakalım;


Bilen bir topluluk için ayetleri Arapça kur’an (küme) olarak ayrılmış bir kitaptır. FUSSİLET 3

Müjdeci ve uyarıcı olarak. Fakat çoğu ondan yüz çevirmiştir. Dinlemezler. FUSSİLET 4


Kur’an, küme demektir konu başka yere dallanmasın diye oraya girmiyorum. Fussilet 3’de Allah kitabı, Arapça kümeler olarak veya olacak şekilde ayırdığını söylüyor ve bunun bilen bir topluluk için olduğunu söylüyor. Bu bilen topluluk, neyi bilen bir topluluk? E doğal olarak Arapçayı biliyor olması lazım başka? Bir ilme göre ayırdığını söylediğine göre, o ilmi bilen adamlar olacak. O ilmi nereden bilecekler? Derseniz e tabi ki, kitaptan zaten adım adım o ilmi öğrenmeye çalışıyoruz. Ve yukarıda paylaştığımız şu ayette kendilerine kitap verilenlerin de bunu bildikleri anlaşılıyor;


O Kitabı size Mufassal olarak indirmişken başka hakem mi arayayım? KENDİLERİNE KİTAP VERİLENLER ONUN RABLERİNDEN HAK OLARAK İNDİRİLMİŞ OLDUĞUNU BİLİRLER. Kuşkuya düşenlerden olma. ENAM 114


Yani adamlar bunu bildiği için ve Kur’andaki bu özelliği gördüğünde Rablerinden hak olarak indirildiğini anlıyor zira, onların kitaplarında da bu ilim vardı aynısını bu kiatapta (Kur’an) görünce ‘’Haaa, bu da Allah’ın kitabı abi’’ diyorlar. Yine yukarıda paylaştığımız Bakara 213. ayette önceki toplumlara da aralarında hükmetsin diye kitap gönderdiğini söylemişti hatta, Araf 52’de de aynı şekilde ilme göre tafsil ettiği bir kitap gönderdiğini söylüyor. İşte o kitaplardan bilgisi olanlar bunu biliyorlar.

Enam 114’te Kitabı size mufassal olarak indirmişken başka hakem mi arayayım? Dediğine göre demek ki, hakemlik yapabilmesi için kitabın mufassal olması lazım o zaman, önceki kitaplar da mufassal olmalı. Demek ki, böyle bir ilim var, Allah’ın böyle bir kuralı var.

Buraya kadar olanı bir toparlayalım; Allah bu kitabı bir ilme göre ayırdığını ve bunu Arapça kümeler halinde/küme olacak şekilde yaptığını söylüyor. Aslında burada Arapça kümeler halinde değil de olacak/oluşturacak şekilde demek daha mantıklı ilerleyen aşamada bu netleşecek zaten. Arapça vurgusunu unutmayalım Kitap, Arapçanın gramer yapısı, dil özellikler v.b dikkate alınarak okunur. Gerçi bu her dildeki kitap için geçerli bir kuraldır.

Aklıma gelmişken söyleyeyim, hiç dikkatinizi çekti mi bu yazının birinci bölümünden itibaren ordan burdan ayet topluyoruz ve hükmü ortaya çıkarıyoruz. BURAYA DİKKAT AÇIKLIYORUZ DEĞİL HÜKMÜ ORTAYA ÇIKARIYORUZ  Konu olarak birbirine benzeyen, benzer kelimeleri barındıran ayetleri toparlıyoruz. Falanca surenin bilmem kaçıncı ayeti bunu diyor, filanca surenin bilmem kaçıncı ayeti şunu diyor diyerek yan yana getiriyoruz ayetleri, niçin? Çünkü Allah ayetleri hüküm yapmış sonra ayırmış birini filanca sureye koymuş, diğerini başka bir sureye.. Biz ise bu ayetleri bulup bir araya getiriyoruz olayı anladınız mı? Allah, ayetleri muhkem yapmış sonra ayırmış. Bizler de onları bir araya getirip küme (Kur’an) oluşturacağız ki, söz konusu hüküm ortaya çıksın.

Ve, o hükme uyalım Allah’a kul olmuş olalım. Bunu yapmazsak, günümüzde olduğu gibi ulemalar hüküm koyar veya ayeti kıvırır hüküm uydurur ve bizler de ona uyduğumuzda, söz konusu ulemaya kulluk etmiş oluruz.

Biz ayetlerin peşine düşmeye devam edelim, Allah ayetleri önce MUHKEM yapmış sonra ayırmış bir ilme göre ayırmış. Önce Muhkem yapıp ayırdığına göre şu Muhkemin peşine düşelim abi. Burada Ali İmran suresi yedinci ayet hemen göze çarpıyor;


Sana bu Kitabı indiren odur. Ayetlerin bir kısmı MUHKEMDİR, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri MÜTEŞABİHTİR/BENZER/BENZEŞİK. Kalplerinde kayma olanlar, kalplerindeki ile benzeşene uyarlar. Bunu fitne çıkarmak ve kafalarındaki sonuca ulaşmak için yaparlar. Oysa onun varacağı sonucu Allah bilir. O ilimde derinleşmiş olanlar derler ki; ''Biz o Kitaba inandık. O Kitapların hepsi Rabbimizin katındandır. Bu zikre sadece sağlam duruşlu olanlar ulaştırılır. ALİ İMRAN 7


Haaa, Müteşabih diye bir kavram çıktı karşımıza. Muhkem ve karşılığı olarak Müteşabih. Geleneksel din algısında bu kelimeye, söz konusu bu ayet olduğunda yanlış anlam veriyorlar halbuki, Bakara 25. ayette doğru anlamla çeviriyorlar kelimeyi;


İnanan ve iyi işleri yapanlara da müjde ver: İçinden ırmaklar akan bahçeler onlar içindir. Kendilerine hangi üründen sunulsa: “Bu bize daha önce de sunulmuştu.” derler; ama onlara onun bir benzeri (MÜTEŞABİH) verilir. Orada kusursuz hale getirilmiş  eşleri de olur ve ölümsüz olarak kalırlar. BAKARA 25


Yukarıdaki Bakara 25. ayette Müteşabihe ‘’benzer’’ anlamını verirlerken, Müteşabih ayet dendiğinde, ‘’Anlamını Allah’tan başka kimsenin bilmediği ayet’’ diye tanımlıyorlar. Sanki birileri, Kur’anın metodunun anlaşılmasını istemiyor gibi bir durum var ne dersiniz? Yanlış anlam verirsen bilgi kaybolur değil mi? Hayır! Müteşabih ayet demek, BENZER/BENZEŞEN ayet demektir. Ali İmran 7. ayetten anlıyoruz ki Allah, ayetleri Muhkem yapmış Müteşabih/benzer/birbiriyle benzeşen ayetler olarak ayırmış bizler ise bu bir birine benzeyen (Müteşabih) ayetleri bir araya getirip küme (Kur’an) yapacağız ve hüküm ortaya çıkacak.

Bu sefer de Müteşabih kelimesinin peşine düşelim, hemen karşımıza Zumer 23. ayet çıkıyor;


Allah sözün en güzelini ikişerli benzer (Müteşabih) bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların ondan derileri ürperir sonra Allah’ın zikrine karşı kalpleri yumuşar. İşte bu, Allah’ın yoludur. Onu tercih edeni o yola yöneltir. Allah’ın sapık dediğine kimse ‘’Doğru yoldadır’’ diyemez. ZUMER 23


İkişerli (mesani) benzer (Müteşabih) yapmış ayetleri Allah. Fusslet suresini okurken kafamızda ''ayetleri Arapça kümeler olarak ayrılmış da, nasıl bir küme bu?'' şeklinde soru oluşur doğal değil mi? Müteşabih kelimesinin geçtiği (bu yönden benzer olan) ve Kitabın ve ayetlerinin nasıl olduğu konusunda da benzer olan Zumer 23'e bakınca, hemen aklımızda oluşan sorunun cevabı / açıklaması kendiliğinden ortaya çıkmış oldu.Şimdi konu daha da netleşti, Birbirine benzeyen (Müteşabih) ayetleri ikişerli kümeler halinde bir araya getireceğiz çünkü, Allah öyle yapmış. Maddeleştirerek tekrar bir gözden geçirelim;


1-) Allah kitabı BİR İLME göre tafsil etmiş/ayırmış ARAF 52

2-) Kitabın ayetlerini MUHKEM yapmış sonra tafsil etmiş/ayırmış HUD 1

3-) Bilen bir topluluk için ayetleri ARAPÇA KUR'AN/KÜME olacak şekilde ayırmış FUSSİLET 3

4-) Allah sözü, İKİŞERLİ BENZEŞEN (MÜTEŞABİH) bir kitap yapmış ZUMER 23


Yukarıda verdiğimiz dört maddeye DİKKAT edin bak, Araf suresi, Hud suresi, Fussilet ve Zumer suresi, farklı surelere AYRILMIŞ ayetleri bir araya toplayıp küme (Kur’an) yaptık konu çıktı ortaya. Gördünüz mü, işte bu. Tekrar hatırlatalım;


Elif Lam Ra, Bir kitap ki, Hakim ve Habir tarafından ayetleri Muhkem kılınmış sonra tafsil edilmiştir/ayrılmıştır HUD 1

Allah’tan başkasına kul olmayasınız diye. Şüphesiz ben size ondan, uyarıcı ve müjdeciyim HUD 2


Hud 2’de Peygambere ‘’ben size ondan uyarıcı ve müjdeciyim’’ dedirtiyor Fussilet suresine baktığımızda;


Bilen bir topluluk için ayetleri Arapça kur’an (küme) olarak ayrılmış bir kitaptır. FUSSİLET 3

Müjdeci ve uyarıcı olarak. Fakat çoğu ondan yüz çevirmiştir. Dinlemezler. FUSSİLET 4


Kitabın ayetlerini Arapça küme olarak ayırdığını söyledikten sonra 4. ayette bunu, uyarıcı ve müjdeci olarak yaptığını söylüyor. Yani kitap, uyarıcı ve müjdeciymiş (Fussilet 4) Peygamber de ondan (o kitapla) / kitaptaki uyarı ve müjdelerle uyarıp müjdeleyecek ve Allah’ın gösterdiği şekilde, Allah’ın indirdiği ile hükmedecek (Nisa 105)


BURAYA DİKKAT! ALLAH’IN İNDİRDİĞİ İLE, ALLAH’IN GÖSTERDİĞİ ŞEKİLDE HÜKMEDECEK


Yani, Peygamber de kendinden hüküm koyabilir diye bir şey yok. Çünkü, Allah hükmüne kimseyi ortak etmez;


........ Hükmüne kimseyi ortak etmez KEHF 26


Israrla hatırlatmakta fayda görüyorum üstüne düşülmesi gereken bir konu bu. Eğer Muhammed de hüküm koyabiliyor olsaydı ve Allah da bunu onaylıyor olsaydı o takdirde Muhammed, HÜKÜMDE Allah’a ortak olmuş olurdu. Bu durumda da Kehf 26. ayet olmazdı ve onun yerine Allah, Muhammed’i kendisine ortak ettiğini söylediği bir ayet olurdu.

Var mı öyle bir ayet? YOK.

Eğer öyle bir ayet olsa, bir üstüne Kehf 26 olsa bu sefer de Kur’anda çelişki olurdu. Demek ki, ulemalar, evliyalar, tarikat şeyhleri yanlış söylüyorlar hatta belki de yalan söylüyorlar.

Yavaş yavaş, bu bölümün sonuna yaklaşıyoruz. Şimdi ben burada ayetlerin meallerini vererek size anlatmaya çalıştım. Aslında konumuz Arapça Kur’an ile hükmetmek ama Arapça bilmediğiniz için, Arapça metin üzerinden görmeniz imkansız. Şunu söyleyeyim, verdiğim o ayetlerin hem konu bakımından, hem söyleniş bakımından benzerlikleri var. Latin alfabesiyle bir örnek vereyim;


Hud 1 şöyle  ;  Kitabun uhkimet ayatuhu summe Fussilet ..................

Fussilet 3 ise;  Kitabun Fussilet ayatuhu Kur’anen Araabiyyen............


Söyleniş bakımından benziyor, konu benzer; Kitabın ayetleri nasıl oluşturulduğu ve ikisinde de ayetlerin ayrılmış olması (FUSSİLET) Benziyor yani, ayetler (müteşabih) değil mi? Oradan, Muhkem yaptık dedi bu sefer Muhkem ifadesi geçen benzer (Müteşabih) ayetleri arıyoruz. Oradan, ayetlerin bir kısmının Muhkem, bir kısmının ise Müteşabih olduğunu söylediği Ali İmran 7. ayete geliyoruz. Böyle böyle, birbirine benzeyen ayetleri toplayıp küme (Kur’an) yapınca Allah’ın hükmü ortaya çıkıyor. Biz de buna (Allah’ın Kitapta gösterdiğine) bakarak, ‘’Kur’anla şu şu şekil hükmedeceğiz’’ hükmüne varıyoruz. Bu hüküm de Allah’ın hükmü zaten dolayısıyla, onun hükmüyle hükmetmiş olduk.

Bu ikinci bölümde vermiş olduğumuz ayetlere, vermediğimiz benzer başka ayetleri de bulup, kümeye eklersek konunun daha geniş kapsamlı detayına ulaşabiliriz ancak amacımız, konuyu detaylı değil de ana hatlarıyla vermek olduğu için ve aynı zamanda yazı da çok uzun olmasın diye bu kadarıyla yetiniyoruz.

Aslında başta söylememiz gereken şeyi sonda söylemiş olalım; Allah her şeyi bir ölçüyle yarattığını söylüyor bu konuda pek çok ayet var. Orada da yanlış çeviri yapıyorlar, kader kelimesinin geçtiği ayetlere ‘’her şeye gücü yeter’’ diye anlam veriyorlar halbuki orada Allah’ın her şeyi ölçüyle yarattığını söylüyor. Bu yarattığı tabiatla da ilgilidir, hükümleri ile de ilgilidir pek çok ayet vardır. Bir örnek verelim;


Biz bir âyeti nesh eder veya unutturursak, yerine ya daha hayırlısını ya da aynısını getiririz. Bilmez misin, her şeye bir ölçü koyan Allah’tır. BAKARA 106


Bir ayeti nesh edip veya unutturması ve sonrasında da yerine aynısı veya daha hayırlısını getirdiği bilgisini verdikten sonra, ‘’bilmez misin Allah her şeye ölçü koyar’’ veya Allah’ın her şeyi ölçüyledir diyor. Bu ve başka ayetlerden anlıyoruz ki, Allah’ın yarattığı evrenden gönderdiği kitaba kadar, içine koyduğu hükümlerine kadar ve hatta ayetleri nesh etme ve gönderme şekli ve amacına kadar her şeyde bir ölçü var. İşte bu yazının içerisinde bahsi geçen ilim de Allah’ın bir ölçüsüdür. Başka deyişle Allah, kitaplarını da bir ölçüyle yaratmıştır. Kitabın ölçüsü / ilmi;

Ayetleri, Bir araya getirip, Arapça kümeler (Kur’an) oluşturup okunması için, ikişerli birbirine benzeyen (Müteşabih) ayetler olarak ayrılmış bir Kitap olmasıdır. Ve bu Kitabı hakem yapmamız emredilmiş.

Peki soru şu; Biz Arapça bilmiyoruz, ulaşabildiğimiz Kur’an ise mealdir bu durumda biz ne yapacağız? Mealle de bu oluyor mu? Oluyorsa nasıl oluyor? Olmuyorsa biz ne yapacağız? Onu da üçüncü bölüme saklayalım.


Üçüncü bölümde buluşmak üzere, Allah’a emanet olun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder